Bugün tartışma çıkarmaya niyetliyim: “Haâla” diye bir yazım yok. Varsa da yalnızca dilin ve düşüncenin tembelleştiği yerde var. Doğrusu “hâlâ”; akraba anlamındaki “hala” ise bambaşka. Bu kadar basit bir ayrımı bile ıskaladığımızda, yalnızca imlâyı değil, anlamı da kaybediyoruz.
“Haâla nasıl yazılır?” sorusunun rahatsız edici cevabı
Önce netleşelim: “Hâlâ” (uzun ve şapkalı â) “still, henüz, şimdiye dek” anlamındaki zaman zarfıdır. “Hala” ise “babanın kız kardeşi”dir. “Haâla” gibi bir form ise tipografik kazadır; klavye ile telaşın, otomatik düzeltmenin ve kuralsızlığın çarpıştığı o gri bölgede doğar. Peki neden bu kadar kişi bu hataya düşüyor? Çünkü bir kısmımız, dilin inceliğini “gereksiz ayrıntı” sanıyor. Oysa ayrıntı, anlamın emniyet kemeridir.
Eleştirel bir bakış: Küçük bir şapka, büyük bir anlam
“Hâlâ”daki şapka yalnızca bir işaret değil; anlam emekçisi. Onu yok saydığımızda, cümlenin sinir uçları kesiliyor. “Annem hâlâ gelmedi” ile “Annem hala gelmedi” arasında dünyalar var: Birinde geciken bir anne, diğerinde gelmeyen bir hala (teyze değil, babanın kız kardeşi). “Aman canım, bağlamdan çıkar” diyenlere soruyorum: Bağlam her zaman kurtarıcı mı, yoksa bazen bahane mi?
Yanlışı normalleştiren üç kolay bahane (ve neden geçersizler)
1) “Telefonda şapka yok.” Var. Yoksa da ekleniyor. Klavyeni kişiselleştir, kısa yol oluştur, sözlüğe ekle. Dijital rahatlık, dilin omurgasını kırmamalı.
2) “Artık kimse böyle yazmıyor.” Kimse yazmıyorsa, ilk yazan ol. Moda olan yazım, doğru yazım demek değildir. Popülerleşen hata, doğruyu iptal edemez.
3) “Anlaşılırsa yeter.” Hayır, yetmez. Yazı yalnızca anlaşılmak için değil; ayırt etmek için de var. İmlâ, düşüncenin ayrım gücüdür.
Pratik test: Hızlı “hâlâ / hala” ayrımı
• Zaman zarfı mı? “Hâlâ bekliyorum.” (Doğru: hâlâ)
• Akraba mı? “Hala bize geldi.” (Doğru: hala)
• “Haâla” mı yazdın? Derin bir nefes al, sil. (Yanlış: haâla)
Bu kadar. Karar ağacı kadar yalın. Yine de tereddüt ediyorsan, cümleyi yüksek sesle oku: Uzayan heceyi hissediyorsan orada â vardır.
“Şapkalar kalktı” efsanesi ve düşünmenin maliyeti
Bir efsane var: “Artık şapka kullanılmıyor.” Kullanılmayan, düşünmenin maliyetini kısmak. Şapka, Türkçenin bazı sözcüklerinde uzunluk ve incelik işaretidir; anlam ayrımı sağladığında zorunludur. Kaldırmak, yazının optik rahatlığı uğruna anlamı kurban etmektir. Peki, okurun iki saniye daha az düşünmesi için yazarın iki saniye daha az özen göstermesi mubah mı?
Arama motorlarının gölgesi: SEO mu, anlam mı?
İtiraf edelim: “Hâlâ” yerine “hala” yazınca arama hacmi bazen artıyor. Peki, tıklama uğruna dilin doğruluğunu satılığa mı çıkaracağız? Gerçek SEO, okurun güvenine yatırım yapmaktır. Bugün “hâlâ”yı doğru yazan metin, yarın okuruna referans olur. Arama motoru kısa vadede ödüllendirir; okur uzun vadede hatırlar.
Yanlışlar panosu: Hızlı kara liste
Yanlış: haâla, hâlaa, halaa, ha^la (ASCII cambazlıkları).
Doğru: hâlâ (zaman zarfı), hala (akraba).
Şüphe anında kural: Anlam kayması varsa şapkayı tak.
Provokatif sorular (yorumlarda buluşalım)
• Şapkayı kaldırmak, düşünmeyi de mi kaldırıyor?
• “Nasıl olsa anlaşılıyor” cümlesi, vasatı mi kutsuyor?
• Bir dilin itibarı, en küçük işaretine gösterilen saygıyla mı ölçülür?
• Çocuğunuza “hâlâ” ile “hala”yı ayırt etmeyi öğretmek, yazının geleceğine yatırım değil mi?
Yazarın meydan okuması: Kuralı değil, fikri savun
Bu yazı bir imlâ vaazı değil; fikri disiplin çağrısı. “Hâlâ”yı doğru yazmak, kural ezberlemekten öte, düşünceye gösterilen saygıdır. Yazıdaki her küçük işaret, zihnimizin büyüteci gibidir; ayrıntıyı görmedikçe bütün bulanıklaşır. “Haâla nasıl yazılır?” sorusunu kapatırken, net bir cümle bırakıyorum: Doğrusu ‘hâlâ’dır; ‘hala’ teyzendir; ‘haâla’ ise yazının yüz karası.
Şimdi top sende. Klavyene bak: Bir tuşa basıp şapkayı takmak mı zor, yoksa anlamı düşürmekten doğan tartışmayı taşımak mı? Yorumlarda buluşalım; dilin yükünü birlikte omuzlayalım.