Karat mı Kırat mı? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bir Bakış
İstanbul’da yaşamak, her anı gözlemlerle dolu bir deneyim. İnsanlar, farklı geçmişlere, kültürlere, kimliklere sahip ve her gün karşılaştığım o küçük detaylar bazen büyük farkındalıklar yaratıyor. Geçenlerde bir arkadaşımın şehre yeni gelen biriyle yaşadığı bir sohbeti dinlerken, fark ettim ki “karat mı, kırat mı?” sorusu aslında hepimizin günlük yaşamında, bazen farkında olmadan cevapladığı bir soru oluyor. Ama bu mesele sadece bir dil hatası değil; içinde toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi derin kavramlar barındırıyor. Peki, “karat mı, kırat mı?” sorusu toplumun farklı kesimlerini nasıl etkiliyor? Gelin, bunu sokakta gördüklerimden ve kendi deneyimlerimden örneklerle inceleyelim.
Karat mı Kırat mı? Dilin Gücü ve Toplumsal Cinsiyet
Bir gün, İstanbul’un yoğun sabah trafiğinde metrobüste ilerlerken, birkaç kadın ve erkek arasında “karat mı kırat mı?” konusu açıldı. Birinin “kırat” dediğini duydum, bir diğeri ise “karat” diye cevap verdi. Ne garipti, bu aslında sadece bir kelimenin doğru telaffuzu gibi görünse de, kadınlar ve erkekler arasındaki dil farklarını fark ettim.
Kadınlar, toplumda genellikle daha “hassas” ve “dikkatli” olmaya zorlanır. Bu sebeple, “karat mı kırat mı?” sorusunda, kadınların çoğu kelimenin doğru telaffuzuna odaklanırken, erkekler daha çok rahat bir tavırla yanlış telaffuz yapabiliyorlardı. Bu, aslında bir dil alışkanlığına, eğitimin cinsiyetle ne kadar örtüştüğüne dair bir gözlem yaptı bana. Kadınlar hep daha dikkatli, daha az hata yapmaya çalışırken, erkekler -en azından benim gözlemlediğim kadarıyla- daha “kaygısız” ve “yanlış yapmaktan korkmayan” bir tutum sergiliyorlardı.
Burada, dilin gücü devreye giriyor. Toplumumuzda, kadınların yanlış bir şey söylemesi, erkeklerin yanlış bir şey söylemesinden farklı algılanabiliyor. Bir kadın bir kelimeyi yanlış telaffuz ettiğinde, bu genellikle bir “hata” olarak algılanır; ama bir erkeğin yanlış telaffuz yapması, çoğu zaman “yani bu önemli değil” gibi daha geçiştirilen bir yaklaşım ile geçiştirilir. Sosyal cinsiyet normları, dilin kullanımında bile kendini gösteriyor.
Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden “Karat mı Kırat mı?”
Bir gün sokakta, farklı kültürlerden gelen birkaç insanın, “karat mı kırat mı?” tartışmasına şahit oldum. İstanbul, kültürel çeşitliliğiyle meşhurdur ve bu çeşitlilik bazen dilin farklı kullanımlarına yansır. Benim bu tartışmada dikkatimi çeken şey, aslında kelimenin doğru ya da yanlış olmasından ziyade, insanlar arasındaki iletişim biçimiydi. Birinin doğru bildiği bir şey, başkası için yanlış olabilir. Buradaki mesele, daha çok kimlik ve aidiyetle alakalıydı.
Kültürel çeşitliliğimiz, hepimizin farklı geçmişlerden geldiğini ve bunun dilimize, alışkanlıklarımıza yansıdığını gösteriyor. Kırat, belki de eski köy yaşamından gelen bir tavırla, daha “yerel” bir dil kullanımıydı. Karat ise daha “standart” bir dilin ürünüydü. Fakat bu farklılıklar arasında bir hiyerarşi kurmamak gerektiği çok açık. Burada aslında sosyal adalet meselesi devreye giriyor: Her kültürün ve dilin kendi içinde bir değeri var. Birinin doğru bildiği bir şey, başka birinin yanlış olarak algılanmamalı. Bu çeşitliliğe saygı göstermek, sadece dili değil, tüm kimlikleri kabul etmekle ilgilidir.
Sokakta Gözlemlediğim Durumlar: “Karat mı Kırat mı?” Kimlik ve Sınıf İlişkisi
Sosyal adalet, sadece cinsiyet veya kültürle sınırlı değil. Aynı zamanda sınıf farklılıklarıyla da doğrudan ilişkili. Bir gün, bir kafede otururken yanımdaki masadaki gençlerin “karat mı kırat mı?” tartıştığını duydum. Bu kez daha ilginç bir şey fark ettim: Gençler, gelir seviyesi ve eğitim düzeyine bağlı olarak kelimeyi farklı telaffuz ediyorlardı. Düşük gelirli ve eğitim seviyesi daha düşük olan gençler “kırat” derken, daha yüksek gelirli ve eğitimi olanlar “karat” diyorlardı.
Bu gözlem, aslında dilin ekonomik sınıfla nasıl örtüştüğünü ve bazen bu tür “küçük” farkların, bir kişinin sosyal konumunu yansıtabileceğini gösteriyor. “Karat mı kırat mı?” meselesi, sadece dilin doğru kullanılmasından ibaret değil; bazen bir kelime, bir sınıfın diğerine göre nasıl algılandığını, kimliklerimizin ne kadar “doğru” ya da “yanlış” şekillendirildiğini gösteriyor.
Buradaki mesele, sınıfın, eğitimin ve ekonomik durumun, toplumsal cinsiyetle birlikte dil üzerindeki etkisini anlamak. Biri “karat” dediğinde, toplum onu eğitimli ve düzgün biri olarak görebilirken, “kırat” diyen biri, halk dilinde daha samimi ama eğitimsiz olarak algılanabilir. Halbuki, her iki kişi de aynı noktada olabilir, ama toplumsal yapılar nedeniyle böyle bir ayrım ortaya çıkabiliyor.
Sonuç: Bir Kelimenin Ötesinde
Sonuçta, “karat mı kırat mı?” sorusu, basit bir telaffuz meselesi gibi görünse de, aslında toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adaletin ne kadar iç içe geçmiş olduğunu gösteriyor. Dil, sadece iletişim aracı değildir; aynı zamanda sosyal yapıyı, kimlikleri ve sınıfları da yansıtır. Bir kelimenin yanlış ya da doğru telaffuz edilmesi, bazen hiç fark edilmeyen, ama aslında büyük anlamlar taşıyan toplumsal yapıları gün yüzüne çıkarır.
İstanbul’da sokakta, otobüste, işyerinde duyduğum her “karat” ve “kırat”, bu büyük yapının minik parçaları gibi. Dilin gücü, sadece doğru telaffuzda değil, insanların birbirine nasıl saygı gösterdiği, kültürlere nasıl değer verdiği ve kimliklere nasıl yaklaştığıyla ölçülür. Ve belki de, bu kelimenin doğru söylenmesi gerekmiyor; önemli olan, ona duyduğumuz saygıdır.